Öne Çıkan Yayın

ANNEM HER YERDE

ANNEM HER YERDE                 Günümüz toplumunda ölüm tabu olan konulardan biri. Hem yetişkinler hem çocuklar için. Oysa Avustury...

9 Nisan 2017 Pazar

özürlü kadrosu

http://www.kirpiedebiyat.com/ozurlu-kadrosu-omur-kurt/
ÖZÜRLÜ KADROSU
...
Dairenin kapısını yavaşça tıklattı:

                “Gel!”

                “Ben, yeni atandım buraya”, dedi ürkek bir ses.

                Bir yüz, önce Hüseyin’in olmayan kolunu süzdü... Sonra başını kaldırdı:

                “Ha! Şu özürlü kadrosundan…”

Hüseyin yutkundu; duyulur duyulmaz bir sesle;

                “Evet” dedi...

                “Tamam, bir alt kata in. Sol koridorda, en sondaki oda”,

                Eliyle Hüseyin’in olmayan kolunu işaret ediyordu:
               
                “Zaten senin durumun malum diye pek iş olmayan bir yere verdik seni. Rahat edersin… Bekir Bey n’apacağını gösterir sana”.

Hüseyin baktı... Karşıdaki çoktan bilgisayar ekranına dalıp gitmişti bile...

...

                “Sol koridorda, en sondaki oda...”

Kapıyı yavaşça tıklattı. Ses yok. Yine tıklattı. Bu sefer biraz daha sert. Gene ses yok. Bekledi... En sonunda tedirginlikle açtı kapıyı.. Odada kimse yok… İki masa... Biri duvar kenarında, arkasında eski bir koltuk… Köşede metal bir dolap… Alabildiğine gri... Diğeri pencere kenarında… Büyük, geeeniş; arkasında siyah deri koltuk.  Afilli bir müdür takımı, altın rengi, pirinçten...

Hüseyin’in gözleri masadaki takvime takıldı bir an... Saatli maarif takvimi...  Namaz saatleri, günlük yemek listesi, bugün doğan çocuklar için kız, erkek isimleri...

“Bizim evde de vardı bunlardan!” Gülümsedi, “Hangi evde yoktu ki!”

Yavaşça takvim yapraklarını karıştırmaya başladı…  8 Kasım… Kız için Zeynep, erkek için Hüseyin... Bir kahkaha attı: “Sonunda birileri hatırlamış beni” dedi; dışından…
...
Kapı tokmağının çevrilişi... Hüseyin irkildi birden… Karşısında ona “Kimsin,” der gibi dik dik bakan bir yüz; önce olmayan koluna, sonra Hüseyin’in kendisine...

                “Ben, yeni atandım buraya.”

                “Haa, tamam! Şu özürlü kadrosundan...”

Hüseyin yutkundu. Duyulur duyulmaz bir sesle,

                “Evet”, dedi; “evet”...

“ Osman Bey mi gönderdi seni?”

……..

“Müdür beyi diyorum ya!”

Hüseyin’in sararmış yüzüne birkaç saniye bakıp cevap vermesini beklemeden devam etti:

“Şu soldaki masa senin. Geç, otur… Masa başı işi verdik sana. Pek bir şey yapmayacaksın. Fazla gelen giden olmaz zaten buraya. Birkaç evrağa, mevrağa damga basacaksın; o kadar. Evrak dosyası şu köşedeki dolapta. Ha, evrakları almakta, çıkarmakta falan zorlanırsın ya da iş yoğun olur; kaygılanma. Yardımcı oluruz biz sana… “

Duvarlar beyaz…  Hüseyin’in yüzü bembeyaz… Bekir Bey’in dudaklarında bir gülümseme:

                “Hadi gene iyisin, bir önceki amirler, şefler falan öyle pek halden anlamazlardı… İki ay önce başka yere atandılar.”

                Bir kahkaha takip etti gülümsemeyi:

                “Demek senin şansına tayin olmuşlar!”

                Hüseyin yutkundu… Teşekkür etmesini mi bekliyorlar! Ya da, hiçbir şey beklemiyorlar…

                “Valla gene şanslısın, Allahtan sol kolun yok. Gene iyi! Şükret valla! İyi bir yere de düştün! Burada herkes idare eder seni… Merak etme…”

Boğulacak gibi oldu Hüseyin. Nefes alabilmek için midir nedir, yoksa o esnada gözüne bir parça kış güneşi vurduğundan mı; itiraz edecek oldu bir an: “İdare etmeyin ki beni. Ben fazla bir şey istemiyorum! Hakkım neyse o yani...”

Böyle mi kurardı cümleyi Hüseyin, bilinmez…  Ama sustu… Başını önüne eğdi, olmayan koluna baktı… Şükretmedi, yutkundu, sadece yutkundu…   


Karşıdaki ise, çoktan önündeki işe dalmıştı… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder