Öne Çıkan Yayın

ANNEM HER YERDE

ANNEM HER YERDE                 Günümüz toplumunda ölüm tabu olan konulardan biri. Hem yetişkinler hem çocuklar için. Oysa Avustury...

1 Nisan 2019 Pazartesi

ANNEM HER YERDE


ANNEM HER YERDE

                Günümüz toplumunda ölüm tabu olan konulardan biri. Hem yetişkinler hem çocuklar için. Oysa Avusturyalı ressam Egon Schiele’nin “Death and Man” (Ölüm ve Adam) tablosunda resmettiği gibi ölüm hayata bitişik…[1] Hepimiz ölümün yaşamın doğası gereği var olan kaçınılmaz bir gerçek olduğunu biliyoruz. Hatta ölüm, her gün medya tarafından gözümüzün içine sokulmak suretiyle alıştırıldığımız bir olgu. Ancak tüm bunlara rağmen yine de ölüm biraz karanlık, konuşmaktan hoşlanmadığımız, söz etmesi bize zor gelen bir konu. Hele ki çocuklar söz konusuysa… Ölüm çocukların yanında konuşulmaması gereken bir şey olarak addediliyor günümüzde… Ölümü çocuğa nasıl anlatacağımızı bilemiyoruz. Ölümü çocuğa açıklamak konusunda dilimiz bir türlü dönmüyor. Oysaki psikanalist Prof. Dr. Darian Leader’ın Depresyon, Yas ve Melankoli başlıklı kitabında açıkladığı üzere ölümü çocuğa anlatmak konusundaki bu tutukluğumuz ‘modern’ bir olgu. Leader’ın ifadeleriyle, “… bir zamanlar çocuklar ölüm döşeğinin çevresinde toplanırken, günümüzde ölüm döşeğinden gitgide daha fazla ayrı tutulduklarına tanık oluyoruz. (Ortaçağ Avrupa’sının çocukluk ve aile anlayışı üzerine araştırmalarıyla tanınan tarihçi) Ariés, on sekizinci yüzyıla kadar ölüm döşeğinin tasvir edildiği her yerde çocukların da olaya dahil edildiğini belirtmişti”.[2],[3]
                Darian Leader’ın Depresyon, Yas ve Melankoli kitabını babamı kaybettikten sonra okumaya başladım. Aynı dönemde ölüm üzerine yazılmış çocuk kitaplarını da okumaya yöneldim. Fark ettim ki; yaşadığım her duygu, kaybımla kurduğum ilişki, çocuk kitaplarına da olanca sadeliğiyle yansımıştı. Bu yazıda ele alınan Annem Her Yerde kitabı söz konusu olduğunda ise, bu yansıma, yakınlık ya da benzerlikten de öteydi. Bir aynada yansıyan imge misali, benim hissettiklerim ve kaybımla ilişkilenme biçimim bu kitaba aksettirilmişti.
                Annem Her Yerde, annesini kaybetmiş bir kız çocuğunun gözünden bir çocuğun ölümle kurduğu ilişkiyi anlatıyor. Ölüm hakkında pek konuşulmak istenmez; hele ki çocuklar bu konunun olabildiği kadar uzağında tutulmak istenir. Ama küçük Yolanda’nın çevresindeki yetişkinlerin tavrı bu genel tutumdan farklılaşıyor. Yolanda’nın annesinin ölümünü anlamlandırma arzusuna karşılık veriyorlar. Hem de Yolanda’nın sorularını, genelde yapıldığı gibi, cennet-cehennem, öbür dünya gibi yetişkinlerin bile ilişki kurmakta zorlandıkları soyut, doğa üstü kavramlara başvurarak yanıtlamıyorlar. Yolanda’ya annesinin ölümünü, maddi hayatla, gündelik yaşamla ilişki kurarak anlatıyorlar. Üstelik, Yolanda’nın “annem nerede” sorusunu yanıtlarken, bu kayıptan ötürü duydukları acı, hissettikleri özlem üzerine Yolanda ile bir nevi hasbihal ediyorlar. Yolanda annesini ararken, babası da sevgili eşini, teyzesi kız kardeşini, büyük babası ve büyük annesi de çocuklarını arıyor. Ararken hep beraber iyileşiyorlar. İnsan insana iyi geliyor, acı paylaşıldıkça sağalıyor.
                Yolanda diyor ya, “annem her yerde”. Gökteki bir yıldızda, içtiği kahvenin fincanında, bir fotoğrafta… Ben de babamı ta omuz başımda hissetmiştim onu kaybettikten sonra. Omuz başımdaki gülümseyen bir silüette... Çocukken bir yaz günü beni kucağına aldığı o fotoğraftan taşan bir silüette... O silüet nereye gitsem benimle geliyor. Neredeysem orada, omuz başımda. Mekânın, zamanın sınırını bilmiyor. Kısacası, Yolanda’nın annesi için dediği gibi, benim de babam her yerde.  
                Çocuk kitapları, öz benliğimize doğru yaptığımız bir yolculuktur. İşte, Annem Her Yerde de bu kitaplardan biri. Sade diliyle, hepimizin hayatına dokunan anlatımıyla, duygu yüklü resimleriyle ölümün ardından yaşanan kaybı anlamlandırmak konusunda, çocuklara da yetişkinlere de ilham verebilecek bir kitap. Darian Leader’ın dediği gibi, “genellikle bir kaybın “üstesinden gelmek” için cesaretlendiriliriz; oysaki yakınını kaybetmiş kişiler ve trajik kayıplar yaşamış olanlar asıl meselenin, kaybın üstesinde gelip yaşamaya devam etmekten çok, kaybı hayatın bir parçası haline getirmenin bir yolunu bulmak olduğunu gayet iyi bilirler”.[4] Daha basit bir dille, “önemli olan o kayıpla yaşamaktır”.[5] Annem Her Yerde, kaybımızla yaşayabilmek konusunda bize ilham oluyor. Madem ki kaybettiğimiz bizim için ‘her yerde’, Yolanda’nın annesi için dediği gibi, o zaman aslında olmasa da hâlâ ‘oradadır’. Bir fotoğrafta, bir resimde, bir anıda, hayatımızın bir parçası olmuştur. Ama bizi korkutan, anımsamaktan, yokluğuyla yüzleşmekten kaçtığımız bir parçası değil. Hatırlayarak, Yolanda’nın teyzesinin deyimiyle hakkında konuşarak yaşattığımız bir parçasıdır. Kaybımız onu unutmadığımız, onu anımsadığımız sürece bizimledir; hayatımızın bir parçasıdır, ‘o’ her yerdedir…

KÜNYE
Yazan: Pimm van Hest                   
Resimleyen: Sassafras De Bruyn
Çeviren: Öznel Akdik İşli
Yayınevi: Gergedan Yayınları
Yayın yılı: 2016
Yaş Grubu: 5 yaş ve üstü



[1] The Metamorphoses of Egon Schiele [Egon Schiele’nin Dönüşümü], https://www.leopoldmuseum.org/en/press/press-materials/874/The-Metamorphoses-of-Egon-Schiele, erişim tarihi: 30 Mart 2019.

[2] Darian Leader (2018), Depresyon, Yas ve Melankoli, çev. Ayça Göçmen, İstanbul: Encore Yayınları, s. 81.

[3] Ariés, Philippe (1975) Western Attitudes Toward Death from the Middle Ages to Present [Orta Çağ’dan Günümüze Batı’nın Ölüm Karşısındaki Tavrı], Londra: Johns Hopkins University Press, s. 34-66, K. Durmuşoğlu & K. Ataman (2018) Kutsaldan Sekülere: Değişen Ölüm Algısı Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme, Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 5 (1), s. 130.
[4] Leader, a.g.e., s. 94.

[5] Leader, a.g.e., s. 94.





27 Şubat 2019 Çarşamba




EVE YOLCULUK
Bir Yurtsuzluk ve Yolculuk Hikayesi

            Eve Yolculuk, insanın doğaya karşı yıkıcılığının yaşam alanlarını yok ettiği hayvanların hikayesini anlatıyor. Aslında savaşlarla evlerini kaybeden insanların yaşadıklarına benzer şekilde hayvanlar da ekolojik tahribatlar ve insanın vahşiliği sonucunda evlerini kaybediyorlar. Buzulların erimesi sebebiyle kutup ayıları, bambu ağaçlarının yok olması nedeniyle pandalar, ormanların tahrip edilmesinden dolayı orangutanlar, avlanma nedeniyle filler evlerinden oluyorlar. Şüphesiz bu yıkıcılığın kurbanları yalnızca kutup ayıları, pandalar, orangutanlar ve filler değil. Elbette daha birçok tür bu insan kaynaklı yıkıcılıktan olumsuz etkileniyor. Ama kitabımız sözü geçen bu dört hayvanı kendine kahraman olarak seçmiş. Kahramanlarımız evlerini terk etmek zorunda kalıyorlar ve bir kayığa binip bir yolculuğa çıkıyorlar. Aslında nereye gideceklerini de bilmiyorlar. Tek bildikleri şey ev diye bildikleri yerde artık onlara yaşam alanı tanınmadığı. Yolculukları sırasında bir adada Dodo kuşu ile karşılaşıyorlar. Bu karşılaşmada Dodo kuşunun seçilmesi de çok anlamlı bir tercih olmuş. Dodo kuşu ta 17. yüzyıl ortalarında, yaşam alanı olan Mauritius adasında kolonyalistler tarafından keşfedildikten 80 yıl sonra nesli tükenen bir tür. Dodo, Portekizce’den gelen bir isim. Anlamı ‘aptal’. İnsanlardan kaçmadığı için avlanma karşısında kendini koruyamıyor.[1],[2] Umarız kitabımızın kahramanlarının - ve tabii ki tüm canlıların – sonu Dodo’nunki gibi olmaz. Ama gidişatın pek parlak olmadığı da ortada. Eve Yolculuk, ta çocukluktan bu gidişata dair bir uyarıda bulunuyor. Evini kaybetmenin, evsiz kalmanın sadece insanların meselesi olmadığını vurguluyor. Umarız bu gezegende, insan, hayvan, tüm canlıların günün birinde dönecek bir evleri kalır.

KÜNYE
Yazan: Frann Preston-Gannon                                   
Resimleyen: Frann Preston-Gannon
Çeviren: Eda Serdaroğlu Daş
Yayınevi: Pötikare Yayıncılık
Yayın yılı: 2014
Yaş Grubu: 5 – 8 yaş



[1] Dodo Kuşu ve Biz İnsanlar, http://www.altust.org/2012/06/dodo-kusu-ve-biz-insanlar/, erişim tarihi: 22 Şubat 2019.

[2] Son Dodolardan Biri Kafasından Vurularak Öldürülmüş, http://arkeofili.com/son-dodolardan-biri-kafasindan-vurularak-oldurulmus/, erişim tarihi: 22 Şubat 2019.





https://yesilgazete.org/blog/2019/02/23/cocuklar-icin-yesil-kitaplar-eve-yolculuk-omur-kurt/

RENKLERİNİ KAYBEDEN ŞEHİR



RENKLERİNİ KAYBEDEN ŞEHİR

Vakitlerden birinde, şehirlerin birinde Güneş adında küçük bir çocuk yaşarmış. Çocuğun yanakları al al, gözleri ışık ışıkmış. Aslında bu şehrin kendisi rengârenkmiş. Yeşilli, morlu ağaçlar süslermiş sokakları. Parklarda çocuklar oynasın diye turuncudan kırmızıya kaydıraklar, salıncaklar ve çeşit çeşit oyuncaklar bulunurmuş. Güneş en çok parkları severmiş bu şehirde. Salıncaklarla göğe yükselir, kaydıraktan kayarken sevinç çığlıkları atarmış. Ama en çok da parktaki sokak köpekleriyle koşmaca oynamayı severmiş. Bu şehirde çocukların en iyi dostu, sokak köpekleriymiş.

Gel zaman, git zaman, nereden çıktıkları bilinmez, yüzleri hiç gülmeyen adamlar gelmişler şehre.  Bu adamlar baştan aşağı kapkara giyiniyormuş. Yüzleri de kıyafetleri gibi karanlıkmış. Zamanla her yeri sarar olmuşlar; ruhları da yüzleri gibi karanlık olduğundan her yeri karanlık renklere büründürmüşler. Tüm sokak başlarını, tüm meydanları, hatta parkları…  Güneş en çok buna üzülüyormuş. Artık parklarda güneşten süzülen ışığı içine çekemiyor; köpekleri besleyemiyor, onlarla oynayamıyormuş. Bu adamlar sokak köpeklerine de düşmanmış çünkü. Eskiden, mahallenin çocuklarını toplayıp, sokak köpeklerini de peşine takıp ailesi onu aramaya çıkana kadar eve gelmiyormuş Güneş. Ama şimdi bir pencereye hapsolmuş. Penceresinden de sadece gri evleri görebiliyormuş. Evlerin de renkleri şehre gelen bu adamlar gibi kasvetliymiş. Zaten onlar geldiğinden beri her şey hızla renklerini yitiriyor; güzelim şehir siyaha ve griye boyanıyormuş. Herkesin teni, gözleri, kıyafetleri hızla soluyor; herkes aynı karanlık renklere bürünüyormuş.

Çocuklar hariç… Yalnız çocukların renkleri solmamış. Morlar, maviler, kırmızılar, yeşiller, sarılar… Bu kasvete inat çeşit çeşit renk… Ama şehri renklendirmeye, büyüklerin yüreklerini ısıtmaya, onlara neşe olmaya güçleri yetmiyormuş. Şehri boğucu bir nem gibi kaplayan kasvet her geçen gün büyüyor, çocukların dışında kimsenin yüzü gülmüyor, herkes birbirine nefretle bakıyormuş.
Bir sabah penceresinde bir kuş görmüş Güneş. Parıl parıl, rengârenk bir kuşmuş bu! Güneş çok heyecanlanmış.
“Günaydın” demiş kuşa.
Kuş, “Günaydın!” diye yanıtlamış.
“Ne kadar güzel renklerin var senin!”
Gerçekten de kuşun göz alıcı renkleri varmış. Gövdesi altın renginde, kanatları ise rengârenkmiş. Mavi, sarı, pembe, mor… İnsanın içini sevinçle dolduruyormuş bu renkler.
 “Teşekkür ederim” demiş kuş, kanadıyla Güneş’i selamlayarak.
“Ne güzel oldu gelmen” demiş Güneş. “Bu şehirde her şey kopkoyu. Hâlbuki senin ne kadar canlı renklerin var. Baktıkça içim sevinçle doluyor.”
Kuş gülümsemiş; “Kim bilir, belki her şey yeniden renklenir”
“Nasıl olacak ki o” diye sormuş Güneş umutsuzlukla.
Kuş:
“Şimdi seninle bir gezintiye çıkacağız” deyip Güneş üstüne binsin diye eğilmiş.
Güneş ile kuş binaların, ağaçların, parkların, insanların üzerinden uçmuşlar; şehri seyre koyulmuşlar. Şehrin halini böyle daha açık gören Güneş çok üzülmüş;
“Ah” demiş kuşa. “Herkes somurtuyor; kimsede neşe kalmamış.”.
Güneş’in üzülmesine dayanamayan kuş:
“Dur bakalım,” demiş. “Belki değişiverir her şey”.
Kuş yavaş yavaş alçalmış; bir evin damına konmuş. Birden tüm evler çeşit çeşit renklere boyanmış. Kimisi pembe olmuş, kimisi yeşil, kimi de sarı... Rengârenk evlerin damlarına leylekler konmuş, beraberlerinde getirdikleri çalı çırpı ve dallarla yuvalarını yapmaya koyulmuşlar.
Güneş çok heyecanlanmış; bir sevinç çığlığı koparmış.
Kuş gülmüş, kanatlarını biraz daha açmış.  Kuşla Güneş sevinçle uçmaya devam etmişler. Bir parkın üzerine geldiklerinde, kuş alçalmış, kanadıyla kuru bir dala dokunmuş. Kuşun kanadı dala değer değmez önce kanadın dokunduğu ağaç, sonra tüm ağaçlar yeşilin her tonuna bürünmüş; çeşit çeşit çiçek açmış; ıhlamurlar, bademler, kirazlar…
Güneş sevinçle bağırmış:
“Harika!”
“Daha bitmedi ki!” demiş kuş. Ve kanatlarını hızlıca açıp daha da havalanmış.

Biraz uçtuktan sonra kalabalık bir meydana gelmişler. Kuş Güneş’e “Sıkı tutun” demiş, sonra kanatlarını hızlı hızlı çırpmaya başlamış. Daha hızlı, daha hızlı! Etrafı pembeli, morlu, yeşilli bir hale sarmış. Güneş bir de ne görsün! Bu renk cümbüşü etrafı sardıkça tüm insanların renkleri ortaya çıkıvermiş. Gözlerinin, saçlarının, tenlerinin rengi… Kimininki kumral, kiminin sarışın, kimininki esmer…  Mavi gözler, yeşil gözler, kestane gözler, zeytin karası gözler… Kızılın, sarının, kumralın, siyahın her tonunda saçlar… Bununla da kalmamış; insanların üstleri başları da çeşit çeşit renge boyanmış. Griler, siyahlar kaybolmuş. İnsanlar önce şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar, sonra da gülümsemeye başlamışlar. Bir kadın kırmızı elbisesinin eteklerini tutarak sevinçle etrafında dönüyormuş. Bir adam mavi şapkasını elinde tutarak mutlulukla gülüyormuş. Neşelenen insanlar birbirleriyle konuşmaya, sohbet etmeye, şakalaşmaya başlamışlar.

Bu durumdan yalnız şu karanlık adamlar memnun olmamış. Bu renk cümbüşüne dayanamamışlar.  “Bu renkler bizim gözlerimizi kör edecek” diye konuşmuşlar aralarında. Şehri kaçarak terk etmişler.
Kuşla Güneş ise mutlu mutlu eve dönmüşler.
“Sevgili arkadaşım” demiş kuş Güneş’e, “Artık bu şehirde dilediğin gibi gezebilir, parklarda istediğin gibi oynayabilirsin. Fakat şimdi ayrılma vakti” …
Güneş’in gözleri dolmuş;
“Gitmesen olmaz mı?” diye sormuş.
“Ben şehirlerde yaşayamam ki” diye yanıtlamış kuş. “Benim evim dağların ardıdır”.
Güneş boynunu bükmüş; “Tekrar gelecek misin?”
Kuş, “Bilmem ki” demiş. “Ama ben gelmesem de siz çocuklar her sabah güneş doğar doğmaz renk renk dokuyun bu şehri olur mu?”.
Bu kuş, efsanevi Zümrüdüanka kuşuymuş. İyiliksever, kanatlarının bir dokunuşuyla kötülükleri defeden mucizevi kuş… İnsanları, ama en çok da çocukları seven Zümrüdüanka kuşu… Bir gün olur siz de onunla karşılaşırsanız Güneş’ten selam söyleyin olur mu?

17 Ocak 2019 Perşembe

HAYVAN KURTARMA

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] Hayvan Kurtarma – Ömür Kurt

Amerikalı doğabilimci John Burroughs, “Sevgi olmadan bilgi kalıcı olmaz. Fakat sevgi önce gelirse bilgi kesinlikle arkasından gelecektir,” diyor. Çocuklarımızı üzerinde yaşadığımız gezegene saygı duyan bireyler olarak yetiştirebilmek için biz ebeveynlerin öncelikli görevi, erken dönemde doğa sevgisi verebilmek. Onların minik omuzlarına taşıyabileceklerinden fazla yük ve korku bindirmeden, doğayla oyun arkadaşı olmalarını sağlamak, bu yolda atacağımız ilk adım. İkinci adım ise doğayla ve yaşadığımız çevreyle uyumlu, sürdürülebilir yaşam tarzı benimsemeleri için doğru rol modelleri sunan çocuk kitapları seçmek.
Yeşil Gazete, “Çocuklar için Yeşil Kitaplar” yazı dizisi illüstrasyonu için Gonca Mine Çelik’e teşekkür ederiz
Bu amaçla biz [Çocuklar için Yeşil Kitaplar] adını verdiğimiz bir diziye başladık. Çocuklara çevre bilinci aşılayan, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın mümkün olduğunu gösteren kitapları derlemeye karar verdik. Bildiğimiz kitapları anımsamaya, bilmediklerimizle tanışmaya, tanıtmaya niyet ettik.
***

Hayvan Kurtarma

Bir Hayvan Haklarına Giriş Denemesi

Yazının sonundaki künyede kitabın yazarına da yer verdim ama aslında bu kitabın bir yazarı yok, yaratıcısı var! Böyle demek daha uygun düşüyor; çünkü kitabımız bir sözsüz kitap! Yani kitapta yazı yok, resimler var.
Kitaptaki transparan sayfalar sayesinde resimler çift anlam barındırıyor. Transparan sayfaları çevirince kendimizi yeşillikler içerisinde yemlenen tavukları kapalı ve karanlık bir tavuk çiftliğinde buluveriyoruz. Ya da bir ağacın kenarına kıvrılıp uyuyan bir tilkiyle şık giyimli bir kadının boynunda bir atkı olarak karşılaşıveriyoruz. Kitap, bu transparan sayfalar yöntemiyle okura hayvanların olmaları gereken yerin neresi olduğunu sorduruyor. Sayfaları çevirerek hayvanların yaşamaları gereken yerde, kendi yaşam alanlarında yaşamalarını sağlayabiliyorsunuz; yani kitabın sözüyle hayvan kurtarıcısı bir kahramana dönüşebiliyorsunuz. Kitap bu anlamda, hayvan hakları konusuna bir giriş niteliğinde.
Günümüz toplumu hayvanları herhangi bir metadan, bir tüketim nesnesinden farklı görmezken okuru hayvan hakları meselesiyle tanıştırma çabası çok kıymetli. Hayvanların da birer canlı olduğunu, ömürlerini doğal yaşam alanlarında sürdürmeye hakları olduğunu, üstelik hiç de didaktik olmayan bir yolla gözler önüne seriyor Hayvan Kurtarma. Okur kitapla kendisi birebir ilişki kuruyor, kitabı deyim yerindeyse yeniden yaratıyor.
Ancak tüm bunlara rağmen kitabın okuru kitabı yeniden yaratmaya davet etmek için yönelttiği “Sen hangi hayvanları kurtarırdın?” sorusu kanımca sorunlu. Tüm canlılar eşit değere sahipken, okuru hayvanların bazılarını diğerleri pahasına seçmeye yönlendirmek, içinde, en çok sevdiğimiz ve daha az sevdiğimiz hayvanlar gibi ayrımcı bir tutuma sevk etme tehlikesini barındırıyor.
Yine de Hayvan Kurtarma çok yaratıcı, zekice kurgulanmış, başarılı bir hayvan haklarına giriş denemesidir diyebilirim rahatlıkla. Hayvan Kurtarma, eşitliğe çok ihtiyaç duyduğumuz bu çağda zincirin en zayıf halkasının, yani hayvanların da hakları olduğunu hatırlattığı için bir tebriği hak ediyor!
Yazan: Patrick George
Resimleyen: Patrick George
Çeviren: Dila Altındiş Balcı
Yayınevi: MEAV, Bir Kitap Yolla
Yayın Yılı: 2016
Yaş Grubu: 3 yaş ve üzerihttps://yesilgazete.org/blog/2018/12/29/cocuklar-icin-yesil-kitaplar-hayvan-kurtarma-omur-kurt/


LAİKA ASTRONOT KÖPEK

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] Laika Astronot Köpek – Ömür Kurt

Amerikalı doğabilimci John Burroughs, “Sevgi olmadan bilgi kalıcı olmaz. Fakat sevgi önce gelirse bilgi kesinlikle arkasından gelecektir,” diyor. Çocuklarımızı üzerinde yaşadığımız gezegene saygı duyan bireyler olarak yetiştirebilmek için biz ebeveynlerin öncelikli görevi, erken dönemde doğa sevgisi verebilmek. Onların minik omuzlarına taşıyabileceklerinden fazla yük ve korku bindirmeden, doğayla oyun arkadaşı olmalarını sağlamak, bu yolda atacağımız ilk adım. İkinci adım ise doğayla ve yaşadığımız çevreyle uyumlu, sürdürülebilir yaşam tarzı benimsemeleri için doğru rol modelleri sunan çocuk kitapları seçmek.

Yeşil Gazete, “Çocuklar için Yeşil Kitaplar” yazı dizisi illüstrasyonu için Gonca Mine Çelik’e teşekkür ederiz
Bu amaçla biz [Çocuklar için Yeşil Kitaplar] adını verdiğimiz bir diziye başladık. Çocuklara çevre bilinci aşılayan, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın mümkün olduğunu gösteren kitapları derlemeye karar verdik. Bildiğimiz kitapları anımsamaya, bilmediklerimizle tanışmaya, tanıtmaya niyet ettik.
***

Laika Astronot Köpek: Uzak Yıldızlara Bir Selâm

Laika, Astronot Köpek, SSCB tarafından 3 Kasım 1957’de Sputnik 2 uzay aracıyla uzaya fırlatılıp Dünya’nın yörüngesi etrafında dönen ilk hayvan olan köpek Laika’nın öyküsünü anlatıyor.
Ancak bu mutlu bir öykü değil. Laika aslında insanlığın uzay macerasına kurban ediliyor. Roketin uzaya fırlatılışından birkaç saat sonra araçtan haber alınamıyor ve Laika’nın uzayda kaybolduğuna hükmediliyor. Esasen bu hikâye ölümle sonlanacağı bilinen bir hikâye. Çünkü çok maliyetli olacağı düşünülerek Laika’nın dünyaya geri getirilmesi için hiçbir plan yapılmıyor. Sputnik 2 misyonunda çalışan bilim insanlarından Dimitri Malaşenkov’un 2002 yılında, Laika’nın yolculuğundan tam 45 yıl sonra açıkladığı üzere, Laika, kalkıştan 5 ilâ 7 saat sonra içinde bulunduğu kapsülün aşırı ısınmasından dolayı hayatını kaybediyor. Üstelik, yine misyonda görevli doktorlardan Oleg Gazenko’nun 1998 yılında deyim yerindeyse itiraf ettiği üzere bu deneyden Laika’nın ölümünü meşrulaştıracak kadar bilgi edinilemiyor.[1]
Peki, ya yeteri kadar bilgi edinilmiş olsaydı? Laika’nın ölümü meşrulaşmış olur muydu? Laika kurban edilmemiş olur muydu? Kitabın bu sorulara benim de hararetle katıldığım yanıtı net bir hayır. İstediğimiz kadar Laika adına pullar basalım, heykeller dikelim, onu kahraman olarak analım, bu uzay macerasını haklı çıkartamayız diyor kitap. Üstelik bu yanıtı öyle yüksek sesle, kulağımıza bağırarak değil, ruhumuza dokunan, yüreklerimizi burkan, alçak gönüllü bir üslupla ve Laika ile empati kurmamızın yolunu açan, içimize işleyen çizimlerle yapıyor. Tavrını net koyuyor koymasına ama bunu didaktik ve kulak tırmalayan bir üslupla değil, Laika’nın öyküsünün içine girmemizi sağlayarak yaşamdan ve yaşatmaktan yana aldığı tavırla yapıyor. Hem de umudu dürten, hayal gücüne yol açan bir sonla içimizi ısıtıyor.
Laika’yı içten bir sevgi ve umutla anan bu kitap benim hem gözlerimi doldurdu, hem de gülümsetti. Siz de çocuklarınızla beraber bu kitabı okuyun; uzaya, yıldızlara, Laika’ya bir selâm gönderin derim ben!
***

Yazan: Owen Davey
Resimleyen: Owen Davey
Çeviren: Gökçe Gökçeer
Yayınevi: MEAV, Bir Kitap Yolla
Yayın Yılı: 2017
Yaş Grubu: 5 yaş ve üzeri
***
.

1 Ekim 2018 Pazartesi

ZUZU ÇÖPLÜKTE

https://yesilgazete.org/blog/2018/09/29/cocuklar-icin-yesil-kitaplar-zuzu-coplukte-omur-kurt/

 

Çocuklar için Yeşil Kitaplar] Zuzu Çöplükte – Ömür Kurt

Amerikalı doğabilimci John Burroughs, “Sevgi olmadan bilgi kalıcı olmaz. Fakat sevgi önce gelirse bilgi kesinlikle arkasından gelecektir,” diyor. Çocuklarımızı üzerinde yaşadığımız gezegene saygı duyan bireyler olarak yetiştirebilmek için biz ebeveynlerin öncelikli görevi, erken dönemde doğa sevgisi verebilmek. Onların minik omuzlarına taşıyabileceklerinden fazla yük ve korku bindirmeden, doğayla oyun arkadaşı olmalarını sağlamak, bu yolda atacağımız ilk adım. İkinci adım ise doğayla ve yaşadığımız çevreyle uyumlu, sürdürülebilir yaşam tarzı benimsemeleri için doğru rol modelleri sunan çocuk kitapları seçmek.
Yeşil Gazete, “Çocuklar için Yeşil Kitaplar” yazı dizisi illüstrasyonu için Gonca Mine Çelik’e teşekkür ederiz
Bu amaçla biz [Çocuklar için Yeşil Kitaplar] adını verdiğimiz bir diziye başladık. Çocuklara çevre bilinci aşılayan, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın mümkün olduğunu gösteren kitapları derlemeye karar verdik. Bildiğimiz kitapları anımsamaya, bilmediklerimizle tanışmaya, tanıtmaya niyet ettik.
***

Zuzu Çöplükte

Zuzu Çöplükte kitabında ilk olarak kitabın kapağındaki başlık tasarımı dikkat çekiyor. Kitabın isminin yer aldığı başlıktaki harfler çöp olarak attığımız şişe, çorap, metal boru gibi malzemelerden oluşuyor. Bu yaratıcı girişin ardından Zuzu ve hayvan dostlarının çöp sandığımız atıklarla macerası ilerleyen sayfalarda bizi bekliyor.
Kitabımız aslında her atık çöp müdür sorusunu soruyor. Tüketmeye alıştırılmış bireyler olarak bizler aslında farklı amaçlarla kullanılabilecek birçok malzemeyi çöp diye öylece atıveriyoruz. Zuzu Çöplükte bu noktadan hareket ederek basitçe bir kirlilik hikâyesi anlatmıyor  aksine çöp diye attığımız birçok malzemeden geri dönüştürülerek ne harika şeyler yaratılabileceğini gösteriyor. Aslında tüketim karşısında üretmenin, yeniden üretmenin o kadar da zor olmadığını anlatıyor. Bunu yaparken didaktik değil yaratıcı ve eğlenceli bir dil tutturuyor. Kitabın sayfalarında çöp diye attığımız nice güzel şeyin çöplükte ne kadar mutsuz olduğuna şahit oluyoruz. Onları eski mutlu günlerine kavuşturmak da Zuzu ve hayvan dostlarının işi!
Bu kitabın benim için başka bir anlamı daha var. Bu yaz çocuklarla yaptığımız Ekoloji Buluşması’nda Zuzu Çöplükte bize ilham kaynağı olmuştu. Bizler de çeşit çeşit atık malzemeyi bir araya toplamış, sonra da çocuklara dağıttığımız küçük kâğıtlara bu malzemelerin ağzından çöp diye atıldıkları için ne kadar mutsuz olduklarını yazmıştık. Hep beraber oyunlarla, drama ile canlandırma yoluyla bu atık malzemeleri tekrar nasıl mutlu edebileceğimizi konuşmuştuk. Kullandığımız eşyaları atmamayı, takas etmeyi, mahallelerimizde takas pazarları kurmayı, atık malzemeleri ayırarak geri dönüşüm kutularına atmayı vs. paylaşmıştık. Tabii ki ilham perimizi de bu geri dönüşüm etkinliğini beraber gerçekleştirdiğimiz çocuklara takdim etmeyi de unutmamıştık!
Bizler gibi sizler de Zuzu Çöplükte’yi okuyun, okutun, oynayın, canlandırın! Çocuk kitaplarının hayatınıza kattıklarına bir yenisini daha ekleyin!

Yazan: Görkem Kantar Arsoy
Resimleyen: Simeon Tennant
Yayın Yılı: 5. Baskı, Haziran 2018
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Yaş Grubu: 3-8 Yaş

26 Temmuz 2018 Perşembe

BÖCEKLER İÇİN İLKYARDIM MERKEZİ

https://yesilgazete.org/blog/2018/07/21/cocuklar-icin-yesil-kitaplar-bocekler-icin-ilkyardim-merkezi-omur-kurt/
BÖCEKLER İÇİN İLKYARDIM MERKEZİ


Böcekler için İlkyardım Merkezi’ni bir çocuğun böceklere karşı duyduğu olağanüstü tutkuyu anlatıyor. Ama bana bu kitabı sevdiren sadece hayvanlara karşı duyulan tutku değil. Bu kitabın benim için başka bir anlamı daha var. Bu kitabı keşfetmemi bir çocuk sağlamıştı. Şimdi 12 yaşında olan sevgili Nehir geçen seneki bir çocuk kitapları fuarında bir yandan ben, bir yandan annesi durmadan ona kitaplar önerip başını şişirirken o tüm diğer kitapların arasından çekip almıştı Böcekler için İlkyardım Merkezi’ni. Ve arkasından tabii ben de kendime bir tane almıştım. Kitabı iki kere okudum. Her okuduğumda sevgili Nehir’in ne kadar yerinde bir seçim yaptığını bir kere daha gördüm.

Kitabın arka kapağındaki Herkesin, Bütün Canlıların Yaşamaya Hakkı Var! cümlesinin kitabın düsturu olduğunu söyleyebiliriz. Doğadaki türler arasında ortadan kalkması gereken ama maalesef bir türlü kurtulamadığımız tür hiyerarşisinin en altında kabul edilen böcekler için (de) bir yaşam hakkı savunusu bu kitap. Bu anlamda bir türler arası eşitlik çağrısı. Bu çağrıyı da kitaptaki veteriner baba karakteri, Dairo Pistolazzi’nin de algıladığı şekliyle, insandan aşağı sayılmak şöyle dursun, hayvandan bile sayılmayan böcekler üzerinden yapıyor. Çağrının asıl sahibi Bay Pistolazzi’nin on yaşındaki kızı Camilla. Camilla kendisini kaybettiği annesinin yerine koyarak böceklere ve tüm yardıma muhtaç, sahipsiz, toplumca görünmez olan hayvanlara annelik yapıyor. Ve Camilla’nın yönlendirmesiyle, Bay Pistolazzi, Camilla ve onun arkadaşı Giulia, çılgınca bir fikre girişip Camilla’ların evinde bir böcek hastanesi kuruyorlar! Tabii bu hiç de kolay olmuyor. Camilla’nın, babasının ve arkadaşı Giulia’nın yaşadıklarını öğrenmek için bu olağanüstü samimi ve akıcı kitabı okuyun ve böceklere bir başka gözle, bir daha bakın derim! İşin güzel tarafı bu kitabı okuyunca böcekleri severken insandan nefret etmeye başlamıyorsunuz. Türler arası eşitlik teması denilince insanın canavar gibi gösterilmesi gibi bir klişeye saplanmıyor bu kitap. Kitaptaki tüm karakterler, hatta en antipatik karakterler bile hem iyi hem kötü taraflarıyla tasvir ediliyor. Yani diğer bir deyişle, eşitlik derken kendisi de bir hayvan olan insan karşıtlığı yapılmıyor. Üstelik doğanın ormanı katledip yerine birkaç ağaç dikerek, yapay havuzlar yaparak inşa edilen günümüz site hayatının pompaladığı gibi yalnızca görmek istediklerimizden oluşan, muazzam bir düzen içindeki yalıtık bir sistem olmadığı, aksine tüm çeşitliliği ve karmaşasıyla kendine özgü, bütüncül bir sistem olduğunu gösteriyor. Kısacası kitaptaki çiçek sevgisinden böcek öldüren Bay Ugo gibi “doğa sevgisinden” doğaya yabancılaşmak yerine bir ihtimal daha var diyor. Mesela börtü böceğiyle, kuşuyla, insanıyla doğayla kucaklaşmak gibi… 😊



KÜNYE
Yazan: Guido Sgardoli                                                  
Resimleyen: Andrea Rivola
Çeviren: Yelda Gürlek
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Yayın yılı: 2014
Yaş Grubu: 9 – 11 yaş